3 Ekim 2007 Çarşamba

TAŞA AŞIK OLAN KABLUMBAĞA

Onu ilk gördüğünde kalbi duracaktı. Tıpkı onun gibi dondu kaldı olduğu yere. Şimdi ikisi de kıpırdamıyor, ikisi de tek kelime edemiyordu, yani en azından bizimki edemiyordu.

İlk hamleyi ben yapayım dedi Hulusi; "Hava ne kadar da sıcak değil mi?!" Yıllardır kız tavlama taktiklerinde "diyalog başlatma cümleleri" kategorisinde en çok dalga geçtiği cümleyi pat diye söyleyiverdi! Daha kötüsü de olabilirdi aslında "Buraya sık gelir misiniz?" veya "Nerelisiniz?" de diyebilirdi. "Ee, eskiden buralar daha bir yeşildi." Gittikçe batıyorsun Hulusi... Kızın cevap vermemesine şaşmamalı; ama ilgisiz değil anlaşılan hala karşısında olduğuna göre.

Uzun bir sessizlik. Daha ne diyebilirim ki diye geçirdi içinden. Haklı da iki kötü cümle kurdu ama kız sinirlenip gitmedi. sürekli konuşup (saçmalayıp) çok fazla istekli de görünmemeli. Bir süre daha bekledikten sonra "Vücudunuz çok güzel!" dedi kusar gibi ve tabi pişmanlık hemen arkasından geldi: "Oldu olacak, aa çiftleşme mevsiminde değil miyiz, hadi çiftleşelim de deseydin!" En iyisi susmak (biraz geç anladı ama neyse).

Birkaç saat sonra Hulusi'nin arkadaşları akşam yemeklerini yemeğe biraz ilerdeki 'Kendin kopar kendin ye' adını verdikleri yeşillik alana geldiler. İçlerinden bir tanesi, nerdeyse karnı doyacak kadar yedikten sonra Hulusi'yi farketti: "Şşt, hoop! Hulusi! Ne bakıyorsun o taşa öyle melül melül?!" O an başından aşağı kaynar sular döküldü resmen Hulusi'nin. Anlamalıydı zaten hiç kıpırdamayıp konuşmamasından... Döndü "Dinleniyorum işte..." diye kestirip attı. Ama içinde fırtınalar kopuyordu. "Bu kaçıncı?!" diyordu. "Bir daha gözlüklerimi almadan evden çıkarsam n'olayım!"

26 Temmuz 2007 Perşembe

Böcek Sami

İki milimetrelik bir böcekseniz hayat gerçekten de zorlaşabiliyor. Bir savunma mekanizması geliştirmelisiniz her şeyden önce. Böcek Sami'ninki de ölü taklidi yapmak.

Tehlikeyi gördün; dur! Hiç kıpırdama, bırak o sana gelsin... Geldi (hiçbiri böyle bir lokmayı reddetmez). Bir kere dürtükledi; hala kıpırdama yok. İstediği kadar dürtüklesin zaten kabuğun sert, hiçbir şey olmaz. İkinci atak daha sert olur, işte o zaman son darbeyi indirirsin: Kendini yana doğru cansızca bırakırsın. Artık tamam, bu harekete inanmayan böcek gerizekalıdır. Gerizekalı böcekler de daha seni yemeden yenir.

Akıllı bir böcekti Sami; ama en büyük hatası insanların dünyasına girmek oldu. Işığın geldiği yöne doğru gitti, belki yiyecek vardır diye... İnsanlar da zeki tabi, kolay kolay yemezler ölü taklidini. Bu da yetmezmiş gibi "Ay ne şeker şey, bir de ölü taklidi yapıyor" diye dalga da geçerler. İnsan dünyası acımasız, ölü diri farketmez, gözünün yaşına bakmadan cırt diye eziverirler Sami...

1 Temmuz 2007 Pazar

Ne Başlığı Kardeşim Başlığı


Ben Nikon'a poz vermem pozu..

Kim bu?!


Dijital Foto. Makinesinden resimleri aktardığımda karşıma çıkan fotoğraf. Hiçbir şekilde ne zaman ve nasıl çekildiğini bilmediğimdir kendileri (Fotoğrafın orijinali sepia idi, bu hale ben getirdim hehe..). Her baktığımda hipnoz olur bir his veriyor. Bir güç!

SIKINTI

Sıkıntının böylesi! Yok yapacak hiçbir şey yok. Hani insanın yapması gereken onca işi varken yapacak hiçbir şey bulamz ya... İşte o anlardan birini yaşıyorum.
Yapacak bir sürü şey sayabilirim ama yok canım istemiyor. Sigaraya veriyorum kendimi........

30 Haziran 2007 Cumartesi

ÖRÜMCEĞİN İNTİKAMI

Bir süredir, annesinden yadigar ağ yuvasını bozup iki bacağını kopartan çocuğu izliyordu örümcek Hamit. İntikam planları yaptığı kesin. Zararsız örümcekleri o kadar da zararsız sanmayın sakın. Hele de iki bacağı kopmuş zararsızları.
Çocuk şimdi, derin derin soluklar alıp vererek uyuyordu. Ne yapmalı? Nasıl bir ders vermeli ona? Yavaş yavaş çocuğa doğru yaklaştı Örümcek Hamit, şimdi yastığının üzerindeydi; ama Hamit için de tehlikeliydi bu durum; çocuk birden dönüp sadece iki bacağıyla yetinmeyip ezebilirdi onu. Tetikteydi Hamit. Suratında gezemezdi, çocuk huylanıp istem dışı eliyle “vırk” diye ezerdi. Ne yapmalı? Hamit gittikçe sabırsızlanıyordu, hala acıyordu bacaklarının yeri.. birden beyninde bir şimşek çaktı!
Usulca girdi burnundan çocuğun. Çok dikkatli olmalı, fazla kaşındırmamalı. Milimetrik hareketlerle ilerledi çocuğun içinde. Uzun, karanlık ve ıslak, bazen yapış yapış, bir yolculuktan sonra beyne ulaştı. Beynin içinde ilerlerken sağ tarafta karanlık bir yer gördü Örümcek Hamit; “Hmm, gizli bilgiler burada olabilir” diye geçirdi içinden ve sağa dönerek karanlık yolda devam etti keşif seyrine. Şimdi zifiriden de karanlık bir yerdeydi, ön iki ayağı yordamıyla -arkadaki ikisinin olmamasını göz önünde bulundursak, bayağı zorlu bir yolculuk olduğunu anlayabiliriz- ilerleyebiliyordu. Birden önünde bir ışık gördü; ilerledikçe ışık çoğalıyor, büyüyordu..
Bu arada, çocuk iki kere öksürdü, ama size Örümcek Hamit'in ızdırabını anlatacak kelimeler henüz Türkçede yok. Işığa ulaşmak ve ışığın gizemini çözmek için inanılmaz bir merakı olmasa Hamit çoktan dışarıdaydı. Tek yapabildiği bir beyin kıvrımına tutunup öksürüğün geçmesini beklemekti.
Öksürükten sonra kendini biraz toparlar toparlamaz Hamit yola devam etti. Ve inanılmaz bir görüntüydü karşısındaki: Anıların depolandığı yerdi burası. Her tarafta kısa kısa görüntüler, bir yerde doğumgünü pastası; gülen, bağıran, alkışlayan insanlar, küçük insanlar (ki biz öykü başından beri bunlara "çocuk" diyoruz.) diğer bir ekranda ise kafası kopmuş bir robot ve anırma sesine benzer bir ağlama. Hamit ne tarafa bakacağını bilemiyordu, tek söyleyebileceğim üzücülere pek bakmıyordu. Ama işin en güzel yanı, tüm bunların beynin ücra bir köşesinde ve eski anılar olmalarından her tarafı beyin ağlarının kaplamasıydı. Bunlar örümcek ağına benziyordu ama biraz daha ıslak ve yapışkanı. Bir tanesinin üzerine kurulup anıları izlemeye başladı Hamit. Hayatında hiç olmadığı kadar mutluydu şimdi ve bundan sonra da öyle olacaktı.
Çocuk büyüdükçe yeni ekranlar, yeni görüntüler eklendi odaya. Mezuniyet anıları, her yılın yeni doğumgünü anıları, ilk sevgili ve diğer sevgililerin anıları hepsi bir bir yerlerini aldılar. Hamit tabi ki arada dışarı çıkıp dünyayı kendi gözleriyle görüp, erzak toplamayı ihmal etmiyordu. Ama bu, ıslak evinden beş dakikalık ayrılık bile 5 yıl gibi geliyordu ona.